1. Hoş geldiniz, Akvaryum Portalı ailesine katılım için kendinizi hazır hissediyorsanız üye olun.
    Yardım sayfasından forum kullanım desteği alın.

Akvaryum Hastalıkları

Başlığı 'Tatlı Su Hastalık Tedavi Portalı' kategorisinde DuncaN tarafından 7 Aralık 2008 başlatılmıştır.

  1. DuncaN

    DuncaN

    Mesajlar:
    211
    Bu başlık altında komple hastalıkları paylaşmak istiyorum tek tek başlık açmak görüntü kirliliği yaratmasın.
    Dropsy
    Balık bir balon gibi şişer ve gözleri yerinden fırlayacakmış gibi olur. Bazen bu semptomlarla beraber pulları dışa dönük olur. Görünüşü aynı balon balığının şişmiş haline benzer. Tankın üstünden bakarsanız sanki hamileymiş gibi durur ve genelde yüzme hareketlerini kontrol etmekte zorluk çeker. Balık sanki çok yemiş de sindirememiş insanlar gibi sık sık nefes alır. Dışkısı şeffaf ve sümüğümsüdür. Dropsy'nin en muhtemel etkeni vardır:

    1. Kötü su koşulları: Balığın başa çıkamayacağı kadar yüksek nitrat seviyeleri ile yem artıklarından ve dışkıdan kaynaklanan çözünmüş organik bileşikler.

    2. Uyum stresi: yeni gelen balığın yaşadığı uyum sorunu veya tanktaki heyrarşinin en altlarında bulunan bir balığın sürekli olarak diğer fertler tarafından yapılan saldırılara maruz kalması.

    3. Suda yaşanmış olan ani değişiklikler: pH'nın fazla düşmesi veya yükselmesi, akvaryumcudan farklı şartlarda veya pH'da beslenmiş bir balığın sizin tankınıza geldiğinde daha farklı değerlere alışmak zorunda kalması.

    Bu tür etkenler balıkta ya suyun sindirim sisteminde birikmesine ve orada zehirli gazlar oluşmasına yol açar, ya da sindirim siteminde bakteriyel/viral enfeksiyonlara sebep olur. Balık çıkardığından daha hızlı su yuttuğu için karın bölgesi şişer.

    Dropsy tıpkı bloat gibi, nadiren tankın diğer sakinlerine bulaşır. Ancak tedavi için siz etkilenmiş balığınızı gene de ayrı bir tanka alın. Erken bir tedavi ile balığınızın kurtulma şansı yüksektir. Dropsy'nin ilk safhalarında balık karnı şiş olmasına rağmen yemesini sürdürür. Balığınıza pellet türü yem veriyorsanız, pelletları bu dönemde ıslatıp beklettikten sonra yedirin, böylece sindirim sistemini zorlamamış olursunuz. Bir kapta akvaryum suyu ile beklettiğiniz pelletlara buzdolabınızda bulabileceğiniz vitamin komplekslerinden birini ekleyin, özellikle C vitamini olan bir kompleks olsun.

    Pelletleri 10 dakika kadar suda beklettikten sonra balığınıza yedirin. Aynı işlemi pul yem ile de yapın. Yemde bir değişiklik yapmayın, her zaman ne veriyorduysanız onu verin. Antibiyotik içeren yemler de kullanabilirsiniz. Tedavi için kullanacağınız ilaçlar metronidazole veya geniş spectrumlu gram negatif ve gram pozitif bir antibiyotiktir.

    Piyasada metronidazole içeren ilaçlardan biri Flagyl 500mg (Eczacıbaşı) adı ile satılıyor. Metronidazole'u her 50 litre için 1 hap olacak şekilde suda eritip tanka dökün. 24 saat sonra en az %50 su değiştirin ve tekrar aynı dozajı uygulayın. 3 günlük tedavi sonrası balığınızın şişliği inmemişse tekrar aynı işlemi uygulayın.
    Balık balon gibi şişer ve gözleri sanki yerinden çıkacakmış gibi olur.Kabaca en belirgin özelliğidirbu durum.Bazı durumlarda şişkinlikle berabek pullarda kabarır dışa doğru döner.Yüzme hareketlerin de kontrolsüzlük, nefes alışverişlerde dikkatedilir artış olur.Bu hastalığın oluşmasının bir çok sebebi olabilir.Suyunuzun degerlerinde ani değişiklikler oluşması(PH gibi),aşırı kirlilik,aşırı yemleme,yetersiz filitrayon vb sebeblerden dolayı oluşmuş yüksek nitrat;yeni genel balıkların uyum zorluklarından dolayı strese girmesi gibi sebebleri olabilir.Balıkların birbirlerine bulaştırma olasılıkları azdır ancak yinede bu durum kesin değildir.Balığın sidirim sisteminde biriken suyun zehirli gaz üretmesi;aşırı stresi damarları tıkaması ve dolaşımmı alt üst etmesi gibi değişik açıklamalarla karışılaşılmıştır.Karantina akvaryumu tedavi için iyi bir tercih olacaktır.Erken farkedilmesi önemlidir.Bakteriyel hastalıklar için yapılan ilaçların bu hastalığa iyi geldiği söylenmektedir.Antibiotikli yemler ve de ilaçlar (tetracycline) tedavide kulanılır.ilerlemiş durumlarda tedavisi bir hayli zor olabilecek bir hastalıktır.Tadavi sırasında yemlemeye devam edilmelidir.Her hastalık tedavisinde havalandırmanın güçlü olması iyi olacaktır.
    Gyrodactylus tedavi yolları
    1. Formalin kullanımı: 30 dakika boyunca tercihen ayrı bir karantina akvaryumunda 10 litre suya 2-4 ml Formalin kullanın. Balık stres emareleri gösterirse tedaviyi durdurun. Alternatif olarak Formalin 15-20 ppm dozda akvaryumda uzun tedavide kullanılabilir. Su 3 gün sonra değiştirilmelidir.

    2. Methylen mavisi : 100 ml suya 1 gram stok solüsyonuyla başarıyla kullanılabilir. Bu stok solüsyonundan bir litre suya 3-6 damla dökün.

    Bu tedaviyi ana akvaryumda kullanmayın. Methylen mavisi nitritleyici bakteriler üstünde yan etkileri vardır ve akvaryumun silikon yapıştırıcısı mavileşebilir.

    3. Acriflavine : Acriflavine de çok etkilidir ve 100 litreye 1 gram olacak şekilde kullanılmaktadır.

    Benzalkonium chloride, Chloramine, ve Potassium antimonyl tartrate.gibi tedavilerinde etkin kullanıldığı rapor edilmiştir. Fakat bunların kullanımı hakkında literatürde yeterince bilgi yoktur. Bu sebepten kesin deliller buluncaya kadar bunları önermem.

    Özetleyecek olursak Gyrodactylus birçok durumda en sık rastlanan parazittir, balık iyi durumda, temiz suda ve stressizse hiçbir soruna yol açmaz. Fakat herhangi bir sebepten durum daha kötüye giderse hastalık patlar ve erkenden görülürse kolayca ve çabucak önlem alınabilir.

    Gyrodactylus, karantina tankında prophylactic tedavinin bu tip hastalıkları önlemede kullanılmasında en mükemmel örnektir.

    Flagyl Kullanımı
    Flagyl, genel olarak iç parazit sorunlarında kullanılan bir ilaçtır.Su bardağında eritip şırınga yardımı ile balığı yakalayarak ağzından verebilirsiniz.
    Bu şekilde yaparken solungaçlarını kapatmanız gerekmektedir.Yoksa vermiş olduğunuz ilaç solungaçlardan dışarıya çıkabilir.Flagyl'in dış parazitlere karşı da etkili olduğu söylenmektedir.Anatankınıza flagyl atmanızı tavsiye etmem.Karantina akvaryumunuz var ise 30lt ye 7 tane kadar flagyl eritip atınız.akvaryumun su koşulları farklılık göstermemesi için suyu anatanktan doldurunuz.1 saat kadar bu karantina akvaryumunda banyo yaptırdıktan sonra anatanka balığınızı geri atabilirsiniz.Bu işlemi günde 1 yada iki defa yapabilirsiniz.Hastalık geçene kadar bu işlemleri tekrarlayınız.

    Balık Hastalıkları

    Balıkların normal davranışlarını takip etmiş olanlar hasta oldukları zamanı da sezinleyebilirler. Genelde hasta bir balığın semptomları şunlardır:

    * Balık cansızlaşır ve bir köşeye çekilir, saklanır, diğer balıklardan kaçar.
    * Balığın karnında anormal bir şişlik oluşmuştur, tankın üstünden bakıldığında 9 aylık hamileymiş gibi durur.
    * Balık yan yatmıştır ve filtrenin çekim gücüyle tankın içinde bir oraya bir buraya sürüklenir.
    * Vücudunda gözle görülür beyaz noktalar, yaralar, pamuksu maddeler oluşmuştur.
    * Balık aynı noktada bir ileri bir geri anlamsız bir şekilde sallanıp durur.
    * Balık sürekli dipte kuma veya kaya dibine tutunmaya çalışıyordur veya çok sık nefes alıp veriyordur.
    * Yem yemeyi reddediyordur.
    * Çok sık kuma veya dekorasyonlara sürtünüyordur.
    * Balık su yüzeyindedir ve boğuluyormuş gibi zorlukla nefes alıp veriyordur.

    Bunlar çeşitli hastalıkların dışa vurduğu belirtiler. Balığınız sonuçta size derdini anlatamaz, ama anlamanın başka yolları da var. Her hastalık çoğunlukla kendine has belirtiler gösterir ve hepsini aynı ilaçla tedavi etmek de mümkün değil. Bu nedenle önemli olan hastalığın kendisinin teşhis edilmesi ve ona uygun ilaç verilmesi. Aşağıda akvaryum hobiniz sürdükçe karşılaşabileceğiniz en muhtemel hastalıklar gruplandırılmıştır. bunlar balıklarınızın yakalanabileceği tüm hastalıklar değil, sadece bahsettiğim gibi en muhtemel olanlar, diğerlerine yakalanma olasılıkları nadirdir, olursa da ne yazık ki sizin şansızlığınız. Bazı hastalıkları tedavi için gereken antibiyotikleri (Balık antibiyotiği), metilen mavisi, malachite yeşili, mercurochrome gibi ilaçları ana tankta kullanmayın.

    Mutlaka tedaviyi yapabileceğiniz yedek bir tankınız olsun, yoksa da acil bir çözüm olarak 5 litrelik şeffaf bir pet şişesinin ağzını kesin, içine gerekiyorsa bir ısıtıcı yerleştirin ve tedaviyi orada yapın. Özellikle antibiyotikler kurulmuş tankınızdaki tüm dengeyi altüst edecek cinsten ilaçlardır. Zararlı bakterileri yok ederken yararlıları da yok ediyor ve tanktaki sağlıklı balıkları da aşırı strese sokup onları sonunda hasta edebilir. Antibiyotikleri ve diğer çözeltileri sadece ve sadece onları gerektirecek kadar ağır hastalıklarda kullanın, hafif hastalıklarda başka

    Yöntemlere başvurun, yoksa bakteriler veya parazitler antibiyotiğe ve diğer ilaçlara dayanıklılık kazanır. Bunun önemini daha iyi anlamanız için insanlarda antibiyotik kullanımını düşünün. Her başınız ağrıdığında veya soğuk algınlığında kullanacağınız antibiyotikler zamanla onların daha ciddi hastalıklarda çok daha az etkili olmasına yol açar. Son olarak antibiyotik ve metilen mavisini kullanırken dikkat etmeniz gereken husus, tedaviden önce mutlaka %50 su değişimi yapın, özellikle güçlü antibiyotikleri asla eski, kirlenmiş suya atmayın. Tedavi bittikten sonra da %50 su değiştirin, ve sonraki iki hafta boyunca yapabildiğiniz kadar sık su değişimi yapın. Tüm bu bahsedilen ilaçları kullandığınız süre boyunca filtrenin süngerini veya varsa aktif kömürü çıkarmayı unutmayın.

    Yeni Tank Sedromu, Stres-Balık Hastalığı İlişkisi, Stres-Solungaç Hasarı İlişkisi, Suyun Neden Olduğu Zehirlenmeler, Yüzgeç Erimesi, Beyaz Benek, Yaralanmalar, Dropsy, Bloat, Fungal Hastalıklar ve Columnaris, Kanlı Yüzgeçler, Solungaç Parazitleri, Oodinium, Tüberküloz

    Fungal Hastalıklar
    Pamuk oluşumların neredeyse tümü mantardır. akvaryum ortamlarında en sık rastanılan fungus saprolegnia'dır. Fungal enfeksiyonların arkasında her zaman bir sebeb arayın, çünkü suda zaten var olan funguslar sağlıklı bir balık için tehdit değildir. Funguslar genelde bulaşıcı değildir, bu nedenle birden fazla balığınızda pamuğumsu oluşumlar varsa bu ya Columnaris'tir ya da su koşulları kötü olduğundan çok sayıda balık etkilenmiştir. Vücut fungusların tedavisi yüzgeç erimesine neden olan fungusların tedavisi ile aynıdır.

    Columnaris
    Pamuğumsu bir görüntü görüntü veren bu gram negatif bakterinin Latince ismi Flexibacter columnaris'tir. Özellikle soğuk su balıklarında (Cloumnaris'ten dolayı ölen goldfish için ve canlı doğuranlar bu bakteriye karşı hassaslar. Her tür suda yaşayabilen bakteriler genelde bu balıkları etkiler. Bunun nedeni columnaris'in Kuzey Amerika'ya has bir bakteri türü olması ve daha ziyade bu menşeili balıkları etkilemesidir. Eski kıtanın balıklarını çok fazla etkilemez. Canlı doğuranlar grubundan mollylerde pamuk oluşumlar görürseniz ilk olarak columnaris'ten şüphelenin. Mollyleri etkileyen columnaris'in bir çeşididir, ve onlardaki bu hastalık 'Black Molly Hastalığı' diye adlandırılıyor. Isı farkı, su kalitesinin düşmesi, nitratların yükselmesi, diyetlerinde yetersiz yeşillik, tankta yetersiz tuz miktarı gibi durumların ardından mollylerde columnarisi bekleyin. Pamuklanma genelde ağız ve göz çevresinde başlar bazen de vücudun herhangi bir yerinde, zamanla gözün üzeri tamamen pamuk ile kapanır balık göremez hale geliyor.

    Vücudunun diğer bölgelerine yayıldığında balık ölmeye başlıyor.Xiphophorus grupları (kılıçkuyruk ve platyler) ve lebistes grupları da kolayca bu bakteriden etileniyorlar. Bu gruplarda pamuğumsu görünütler de oluşabilir veya alt yüzgeçler ve kuyrukta sararmalarla kendini gösterir sadece. Columnaris bu durumda pamuklar büyük bölgeleri kaplamıyor, genelde vücudun çeşitli yerlerinde ufak ufak pamuklanmalarla gösteriyor kendini. Bu gruplarda belirgin bir renk solması olur. Soğuk su balıklarında kendini daha çok ülserlerle gösterir. Pamuk oluşumlar meydana gelmez. Canlı doğuranlarda columnaris bulaşıcıdır ve tankta yüksek sayıda ölümlere sebeb olur. Balıklarınızda fungus olduğunu sandığınız oluşumlar varsa ve birkaç gün içinde ikişer üçer ölümler oluyorsa columnaris'ten şüphelenin. Soğuk su balıklarında columnaris kendini farklı şekilde gösteriyor ve daha yavaş ölüme götürüyor. Balıkların özellikle karın bölgelerinde ülserler oluşur. Columnaris'i fungus'tan ayırmak tecrübe ister.

    Çok yakından bakıldığında şekil ve renk olarak birbirlerinden ayırt edilebilirler. Siyah mollylerin haricindeki balıklarda columnaris daha küçük pamuklanmalar yapar ve tümünde yaptığı pamuklanmalar karbeyazıdır. Fungus daha çok hafif sarımsı veya grimsidir. İkisini ayırt etmenin en emin yolu ölümlerin meydana gelmesinin anlaşılmasıdır. Fungus, tedavisini çok fazla sallamadığınız sürece balığı öldürmez, ama columnaris çok hızlı öldürüyor. Diğer bir nokta da columnaris'in fungus için kullanacağınız ilaçlardan etkilenmemesidir. Tedavi için antibiyotik kullanmaya bakın. Piyasada satılan sıvı antibiyotik Mikofish'i de kullanabilirsiniz. Kullanacağınız antibiyotiğin özellikle bakteriyel tedaviye uygun olup olmadığına dikkat edin. Columaris'in bulaşıcı olması tedaviyi ayrı bir tankta yapmanız daha bir emniyet taşıyor. pamuklar yok olana ve balık canlana kadar tedaviyi sürdürün, su değiştirin ve balığı bir süre o tankta dinlendirin.


    Tüberküloz
    Tüberküloz akvaryumlarda meydana gelebilecek en ölümcül hastalıktır. Son yıllarda çok fazla yaygınlaştığı kabul ediliyor. Kapalı bir ortamda yaşayan insanlar arasında tüberküloz ne kadar yaygın olabiliyorsa kısıtlı bir alan olan akvaryumlarda tüberküloz o kadar bulaşıcıdır. Fish TB olarak da bilinen hastalığa yol açan bakteriler Mycobacterium tuberculosis veya Norcadia ailesinden gram pozitif bakterilerdir. Mycobacterium türü bakteri sadece 1-10 kadar az bir sayı ile enfeksiyonu başlatacak kadar güçlüdür, çünkü kaygan ve kalın zırhına ne mide asitleri ne de safra taşları etki ettiğinden vücudun savunma sistemlerinden kolayca geçer.

    Bakteri vücuda girdiğinde herhangi bir organa veya dokuya yerleşir ve çoğalmaya başlar. Hücrelere girerek onları öldürür ve sonuçta organ veya dokulardaki sağlıklı hücrelerin yerini tüberkülozlu hücreler alır.Tanklara nasıl bulaştığı veya balıktan balığa nasıl bulaştığı kesin olarak saptanamadı. Çeşitli ihtimaller üstünde duruluyor: tüberküloz taşıyıcı balıklarla temas; deri veya soluma yoluyla bakteriyi sudan kapmak; bakteri taşıyan yemin veya suyun ağızdan yutulması; veya, bakteriyi taşıyan balığın ölümü halinde diğer balıklar tarafından yenmesi. Canlı doğuranlarda dişiler TB kapmaları halinde bunu yavrularına anne karnında geçirebiliyorlar. TB semptomları aylarca sürebilir. Semptomlar hastalığın yerleştiği yere göre değişiklik gösteriyor. Bakteri böbrek, karaciğer, veya safra kesesine yerleşmişse balık yem yediği halde aşırı kilo kaybı olur. Birkaç hafta içinde karın öyle içeri göçmüştür ki karın bölgesinde içeriye doğru bir kavis belirir. Balığın hareketleri gittikçe yavaşlar, saklanma eğilimindedir, ve sonuçta ölür.

    Bakteri karın kaslarına yerleştiğinde balık tıpkı bir balon gibi şişer. Ancak dropsy'dekinden daha fazla şişer, ve şişlik balık ölmeden haftalarca devam edebilir. Bu şişlik bakteriye tepki olarak gelişen ve karın bölgesinin kenarında oluşan bir iltihaptır (peritonitis). Bakteri gözün arkalarına yerleşmişse gözler zamanla dışarı fırlar. Gözün üstünde açık kahverengi noktalar oluşur. Bu olduğunda balığın ölmesini beklemeden siz öldürün, zira buna 'açık' tüberküloz denir, ve bakteriler göz vasıtasıyla sürekli dışarı salınırlar. Bakteri karın bölgesinin daha içerilerine yerleşmişse ilk haftalar karın bölgesi civarında şişlikler meydana gelebilir. TB en sonunda iyice çoğalarak karın zarını deler, balığın karnında bir delik oluşur ve ölür. Ve son olarak, bakteri omurga bölgesine yerleşmişse balık zamanla kambur olur. Omurga dışarı doğru tam bir kavis oluşturur. Bütün bunlarla beraber ortak semptomlar balığın yaşlanmaya başlaması, yüzgeçlerini sürekli olarak sıkıca vücuduna yapıştırması, saklanma ve yalnız kalma ihtiyacı, yaşlanma belirtileri,renk solması, ve yırtık yüzgeçlerdir. Özellikle karın bölgesi yırtılmış ölü bir balığınızı bulursanız tankta, karın bölgesinde kavis olan bir balığınız varsa, veya omurgası sağlam olan bir balığınız kamburlaşmaya başlarsa ve bu semptomlar haftalar boyunca yavaş gelişiyorsa tüberkülozdan şüphelenin. Canlı doğuranlar grubunda ve soğuk su balıklarında tüberküloz oldukça yaygınlaşmıştır.

    Tüberkülozun tedavisi çok zordur. Hücreleri etkileyen bir bakteri olduğundan diştan verilen en güçlü antibiyotiğin bile pek faydası olmaz. Kolayca yerine koyabileceğiniz bir balığınız etkilenmişse onu öldürün. Sizin için değerli bir balık etkilenmişse mutlaka ayrı bir tanka alın, ve günde 3-5 defa küçük miktarlarda antibiyotikli bir yem ile besleyin. Antibiyotikli yem bulamıyorsanız Kanamycin veya Erythromycin içeren bir antibiyotiği suda eritin, yemi içinde 10-15 dakika bekletin ve balığa az miktarlarda verin. Hangi tedaviyi uygularsanız uygulayın balığınızın kurtulma şansı çok düşük olacaktır. Karnı delinmiş bir balığı tanktan çıkardığınızda tankın da enfeksiyon kaptığını unutmayın, çünkü bakteriler oradan sızmıştır. Bu durumda tüm balıkları ya öldürün, ya da temiz su dolu yeni bir tanka alın. Eski tankı ve tüm malzemelerini kaynar su ile yıkayın, ve birkaç hafta boş olarak bekletin. Yeni tanka aldığınız balıkları antibiyotikli yem ile besleyin uzun bir süre, ve sık su değiştirin. Tabanda kum varsa çıkartın, filtreleri ve süngerlerini haftada bir kaynar su ile yıkayın. Tabandan her gün su çekin, ve sünger ile silin, ardından süngeri kaynar sudan geçirmeyi unutmayın. Tüm bunları yaparken lastik eldiven giymeniz sizin için iyi olur. Balık TB de olsa insanlara bulaşabildiği ispatlanmıştır. İnsanlarda vereme yol açmaz ama açık bir yaranız varsa ya o bölgeye yerleşip yaralar meydana getirir. İç organlara yerleşme ihtimali yüksektir ve ciddi hasarlara yol açabilir.

    Tecrube & Derleme & Anlatım Şahsıma aittir yüzlerce yerde bütün yada parça halinde yayınlanmış olsada site yönetimi ve şahsım dışında paylaşım :uyari:
     
  2. DuncaN

    DuncaN

    Mesajlar:
    211
    Akvaryum Hastalıkları

    Oodinium

    Oodinium'u bir balıkta tanımanız için onun ne olduğunu bilmeniz gerek öncelikle. Tatlı sularda yaşayan Oodinium limnectum bir Dinoflagellate'tır. Yani aslında okyanuslardaki plantonların grubundan parazitik bir algaedir. Zoologlar onu 'protozoa' ailesine dahil ediyorlar, buna karşılık botanistlere göre Oodinium bir 'algae'. İnce saç benzeri uzantıları olduğundan protozoandırlar, ancak yeşil klorofil pigmentleri nedeniyle daha çok algae olarak sınıflandırılırlar. Balığın en yumuşak dokusuna uzantılarını yerleştirir ve içinde bulunan renk pigmentleri vasıtasıyla ışığı kullanarak dokuyu yiyeceğe çevirir. Balığın en yumuşak dokusu solungaçlarının iç kısımları olduğundan parazit ilk olarak oraya yerleşme eğilimindedir. Birkaç günlük beslenme sonrasında uzantılarını çıkartıp tankın dibine düşer ve bir kist oluşturur.

    Kistin içinde 250 veya daha fazla dinaspor oluşur,kist çatlar ve dinasporlar serbest yüzer safhaya geçip yeniden av aramaya başlarlar. Oodinium aracı bir canlı olmadan çoğalamaz, ancak yetişkin bir parazit türüne göre 28 saat ile 1 ay arası aracısız kendi başına yaşayabilir. Tüm yaşam döngüsünü (dinoflagellate-kist-dinospor safhaları) 6 ile 12 gün gibi uzun bir devrede tamamlar. Bu döngüde ilaca karşı en hassas safhası kistten çıkıp sebest yüzen dinosporlara dönüştüğü safhadır. Parazitler ilk olarak solungaçlara yerleştiğinden ilk belirtiler balığın enfeksiyon kaptığı 6-8 saat içerisinde sık nefes almaya başlamasıdır. Bir balığın normal nefes alıp vermesi dakikada 60-90 iken sık nefes alıp vermesi ile sayı dakikada 200-300'e çıkıyor.

    Normalde gözle görülemeyecek kadar küçük parazitler balığın vücudunu kaplayıp o bildik sarı pudra görüntüsünü meydana getirdiklerinde hastalık oldukça ileri bir safhadadır. Gene de oodinium'u en iyi tanıma imkânı balığı neredeyse tümden kaplayan sarı pudra şekeri veya altın sarısı toz, şeklindeki görüntüdür. Bu tozlar aslında parazitin kist oluşturup balığa yaptışığını gösterir. Yani her bir toz zerreciği içinde yüzlerce dinspor barındıran bir kist. Beyaz benek ile karıştırılabildiği söylense de bu pek doğru değil. Beyaz benek beyaz kristal tuzu andırır, ve kistler genelde yüzgeçlerdedir. Oodinium sarıdır, kistler çok daha miniktir ve yüzgeçlerden önce vücutta büyük alanları kaplar. Oodinium'un akvaryumlara nasıl bulaşabildiği kesin olarak saptanamamıştır, fakat deneyimler gösteriyor ki, parazit özellikle nitrit-nitrat seviyeleri yükseldiğinde çoğalma eğilimi gösteriyor. Özellikle yavru tanklarında oodinium'a dikkat edin. Yavrularda çok yüksek ölüm oranlarına yol açabilir. Bunun dışında uzun süre soğuk suya maruz kalmış balıklarda ve uluslararası-yurtiçi nakil edilen balıklarda da oodinium'a çok sık rastlanıyor. İlk belirtileri olan sık nefes almayı fark etmeseniz bile sarı toz bölgeleri gördüğünüz an harekete geçin. İlaçtan önce akvaryumu her türlü ışıktan uzak tutun.

    Oodinium parazitleri fotosentez yaparak beslendiğinden ilk olarak tankın etrafını koyu renkli bir kağıt ile kaplayarak ışığı kesin. Işık almayan bir köşeye balıkların durumunu izleme imkânı verecek bir pencere açın. Piyasada oodinium'u tedavi ettiğini belirten ilaçlar vardır. Asla deniz canlıları için hazırlanmış oodinium ilaçlarını satın almayın, çünkü tuzlu sulardaki oodinium (Amyloodinium ocellatum) bakır bazlı ilaçlar ile yok ediliyor ve bakır tatlı su balıkları için yüksek oranda zehirli bir madde. Piyasada satılan oodinium ilaçlarının özellikle formalin-malachite yeşili bir karışımdan oluştuğunu kontrol edin. Bulamıyorsanız kendiniz ayrı ayrı alacağınız formalin ile malachite yeşilini karıştırın. Yumuşak sularda 10 litreye 1 mg, sert sularda 10 litreye 2 mg seklinde en az 5 gün kullanın. İlk günlerde iyileşme belirtisi görseniz bile ilacı kesmeyin. Tüm hastlıklarda olduğu gibi filtre süngerini ve aktif karbonu çıkarın tedavi boyunca.

    Formalin kullanırken sularınızın çok temiz olduğuna dikkat edin. Ayrıca tedavi boyunca ilaç kullanımından önce her gün en az %20 su değiştirin, çünkü oodinium yukarıda belirtildiği gibi nitrit-nitratların varlığında ilerleme eğilimi gösteriyor. Tam iyileşme gördüğünüzde tedaviyi kesin, 1 hafta sonra tekrar 3 günlük bir tedavi uygulayın. Yukarıda belirtilen hiçbir ilacı bulamıyorsanız antibiyotik uygulayın. Ancak antibiyotiğin bakteriyel etkili değil daha çok parazitik etkili güçlü bir antibiyotik olmasına dikkat edin. Tedaviyi en az 4 gün sürdürün ve aynı formalin-malachite yeşili tedavisinde olduğu gibi her gün su değiştirmeye gayret edin. Tedavi bittikten sonra %50 su değiştirin, 1 hafta sonra 3 günlük tedavi tekrar uygulayın.

    Solungaç Parazitleri
    Normal olan balık birdenbire akvaryumun tabanında saklanmaya başlar. Olduğu yerde sallanabilir, rengi koyulaşmıştır, gözleri kararmıştır, ve çok sık nefes alıyordur. Bazen tabandan fırlar, özellikle solungaç kısımlarını dekorasyonlara sürter. Alt ön yüzgeçlerini (ventralislerini) oynatır. Bazen yüzeye yakın çıkar ve hareketsiz durarak daha iyi nefes almaya çalışır. Solungaçlar ilk zamanlarda çok açılır, son devrelerde ise balık solungaçlarını açmadan nefes almaya çalışır. Solungaçlara çok yakından baktığınızda parçalanmış kısımlara rastlayabilirsiniz. Bu semptomlardan kısa bir süre sonra balıklar ölmeye başlar. Dışta gözle görülür bir anormallik olmaz genelde, belki balığın zayıf düşmesine bağlı olarak mantar-bakteriyel enfeksiyonlar gelişebilir, ama genelde bu enfeksiyonlar balığın ölmesine yakın oluşur. Yukarıda belirtilen semptomlardan özellikle göz kararması ve sık nefes almaya dikkat edin. Balığın üzerinde bunun dışında beyaz veya sarı noktalar yoksa, solungaç parazitlerinden şüphelenin. Genelde bu parazitler ya Dactylogyrus ailesindendir ya da ergasilus türü solungaç kurtlarıdır. Dactylogyrus türü parazitler monogenetic trematod olarak sınıflandırılırlar ve her türlü suda bulunurlar, yaşamak ve çoğalmak için bir aracıya ihtiyaç duymazlar.

    Büyük parazitler sadece 2 mm. uzunluktadır ve gözle görülemezler. Yumurtaları 1-5 gün arası kuluçkaya yatar. Kancalarla balığın solungacına tutunup mukoza, deri, bazen de kan ile beslenmeye başlarlar. Bu parazitlere özellikle cichlid akvaryumlarında rastlarsınız. Normalde suda yaşadıklarından bir köpeğin üzerinde her zaman var olan birkaç pire kadar zarar verirler balığa- rahatsız edicidirler, ama acil müdahaleye gerek yoktur. Bu parazitler yavru tankına bulaşırlarsa sorun var demektir. Yavruların savunma sistemi tam gelişmediğinden hepsini birkaç gün içinde yok edebilir. Yeni çıkmış veya birkaç aylık yavruların özellikle nefes alışlarını kontrol edin. Bir gün içinde birkaç yavru birden öldüğünde tedaviye geçin. Solungaç parazitleri normalde yetişkinlere zarar vermeseler de kötü su koşulları, bakımsız bir akvaryum, veya tankın kaldıramayacağı kadar çok balık sayısı sayılarında tam anlamıyla bir patlama yaratır. Zaten bu tür tanklarda stres seviyesi de yükselmiş olacağından balıkların onlarla başa çıkması zorlaşır.

    Tanka yeni bir balık alacağınız zaman da solungaç parazitlere dikkat edin. 2 hafta karantinada tuttuğunuz halde temiz olduğunu sandığınız balıklar ana tanka eklendiğinde yukarıdaki belirtilere neden olabilirler. Bu da yeni gelen balıklarda var olan parazit nüfusun stres dolayısıyla patladığını gösterir. Balıklar sık nefes almaya ve saklanmaya başladıklarında tanktaki parazit sayısı çok fazla demektir.Solungaç parazitlerinden kurtulmak için tankta tuz kullanmıyorsanız en az 3 hafta boyunca tuz kullanın, 19 litreye bir çorba kaşığı tuz ölçüsünde. Ancak sadece tuzu kaldırabildiğinden emin olduğunuz balıklarda. Ardından %50 oranında özellikle tabandan su çekin, filtrenin süngerlerini temizleyin, kumları tuz ile yıkayıp iyice durulayın, ve tank camının iç kısmını bez ile silin, ve oksijeni arttırın. Bunlar parazit populasyonunu büyük oranda azaltacaktır.

    Ardından ilaç tedavisine geçin. Piyasadan bulabilirseniz çinkosu olmayan bir formalin-malachite yeşili solusyon alın. Bulamıyorsanız, çinko içermeyen formalin alın ve her 4 litreye 10-15 damla damlatın. Hassas balıklar için 10, diğerleri için 15 damla kullanın. Formalin'i en fazla 30 dakika çok iyi havalandıracağınız tankta bırakın, ardından %70 oranında su değiştirin. Tanktaki balıkların birkaç saat kafalarının dinlenmesini bekleyin, ve ilk 2 gün 10 litreye 2 damla malachite yeşili damlatın. Üçüncü gün 10 litreye 1 damla malachite yeşili damlatın, ve gene %50 oranında su değiştirin. Beş gün bekleyin ve malachite yeşilini aynı oranlarla uygulayın tekrardan. Bunun nedeni 5 güne kadar kuluçkaya yatmış olan yumurtalar varsa çıktıklarında tekrar çoğalabilirler. Hiçbir ilaç yumurta evresinde olan bir parazite etki etmez. Eğer yavrularınızın parazitlerden etkilendiğinden şüpheleniyorsanız onları 4 litreye 3 damla formalin veya malachtite yeşili damlatılmış temiz su dolu bir kapta 10 dakika bekletin. Süre 10 dakikayı geçmesin. Banyodan sonra tamamı temiz su dolu bir tanka alın, yavruların çoğu kurtulacaktır.

    Kanlı Yüzgeçler

    Yüzgeçler başka bir balığın saldırısına uğrayıp zarar görmediği halde üzerlerinde kanlı şeritler varsa bunu bir parazit yapıyor demektir. Özellikle kuyrukta şeritleri fark edersiniz. Kuyruk başlangıcından bitimine kadar kırmızı şerit oluşturan parazite Gyrodactylus denir.

    Sert ve orta sert balıklar da birbirlerinin yüzgeçlerini ısırarak kanlanmasına yol açarlar, ama gyrodactylus'un görüntüsü daha farklıdır. Sağlam yüzgeçte kanlanma olur, özellikle kuyruğun başlangıç kısımlarında. Tedavisi kolaydır. Piyasada satılan herhangi bir parazit-fungus solusyonu veya metilen mavisi kullanabilirsiniz. Kırmızı şeritler yok olana kadar tedaviye devam edin.
    Funguslar

    Yüzgeç erimesi kısmımda da belirtildiği gibi, pamuk oluşumların neredeyse tümü mantardır. akvaryum ortamlarında en sık rastanılan fungus saprolegnia'dır. Fungal enfeksiyonların arkasında her zaman bir sebeb arayın, çünkü suda zaten var olan funguslar sağlıklı bir balık için tehdit değildir. Funguslar genelde bulaşıcı değildir, bu nedenle birden fazla balığınızda pamuğumsu oluşumlar varsa bu ya Columnaris'tir ya da su koşulları kötü olduğundan çok sayıda balık etkilenmiştir.

    Vücut fungusların tedavisi yüzgeç erimesine neden olan fungusların tedavisi ile aynıdır. Balık elle tutulabiliyorsa ve fungus olan bölge solungaçlara uzaksa bir pamuğa tentürdiyot, mercurochrome, malachite yeşili, veya metylene mavisi damlatın, bölgeye bastırmadan ve solungaçlardan kesinlikle uzak tutarak sürün. Balık küçükse veya fungus çok yaygınsa tedavi tankına 10 litreye 2 damla malachite yeşili veya metilen mavisi damlatın, 24 saat sonra su değiştirin, geçmemişse tekrar aynı işlemi uygulayın.

    Bloat

    Bloat hem belirtiler açısından hem de nedenlerinden dolayı temelde dropsy ile benzerlikler gösterir. Bloat daha çok afrika menşeili cichlidlerin başına gelir. Özellikle herbivore (otçul) bir beslenme stiline sahip olan, yani doğada daha çok kayalardan yosunları (aufwuchs) sıyıran veya yosun ve küçük kabuklularla beslenen Malawi mbuna türleri ve bazı Tanganyika türleri bloat olmaya yatkındırlar. Zaten bu nedenle diğer adı da Malawi bloat'tur (Latince adı Crybtobia). Dropsy'ye neden olan sebebler bloat'a da götürebilir bir balığı, özellikle de Malawi ve Tanganyika cichlidlerini. Ancak bloat daha çok mide bölgesinde ve yemek borusunda oluşan bir enfeksiyon olduğundan farklı nedenler de bir balığı hasta edebilir.

    Bloat'a yatkın olan balıkların sindirim sistemi etçil beslenen türlere göre daha uzundur. Yani mide borusu ve bağırsaklar olması gerekenden daha uzundur. Bunun bir sebebi var elbette. Yeşilliklerin ve otların sindirimi daha zordur ve daha uzun sürer. Protein ağırlıklı yemleme, bakteri deposu olan kurtlarla besleme, çözünmüş ve tekrar dondurulmuş yiyeceklerle beslemek, veya suda ıslatılmadan büyük miktarlarda verilen pellet yemler bu sistemi tıkayabilir.

    Her kurt veya pellet verişinizde olmaz ama birgün gelir tıkanacğı tutar. Son yıllarda yapılan araştırmalar bloat olarak tanımlanan hastalığın genelde bakterilerden (Aeromonas türü bakteriler, özellikle Aeromonas hydrophilia) veya bağırsak parazitlerinden (Hexamita salmenis ve Spironucleus türleri) kaynaklandığı fikri giderek yaygınlık kazanıyor. Ayrıca bloat'tan etkilenen Afrika cichlidleri üzerinde yapılan araştırmada balıkların midelerinde kamçılı bir tek hücreli canlı olan Cryptobia jubilans keşfedildi. Bu parazitin Malawi gölünden akvaryumlara taşındığı yönünde güçlü bulgular vardır.

    Bu asalak Hexamita(Hexamita salmenis)ve Spironucleus gibi parazitlerle yakın akrabadır. C. jubilans ve hexamita gibi etnteroparazitik (içte yaşayan parazitler) canlıların üremeleri için başka canlılara ihtiyaç duymadıkları ve opportunistik asalaklar oldukları tahmin ediliyor. Bu bahsedilen parazitlerin ve Aeromonas türü bakterilerin balığa nasıl bulaştıkları henüz bilinmiyor, ancak balığın bloat'a yakalanmasının yukarıda belirtilen su koşulları ve beslenmede yapılan hatalar ile yakından ilişkili olduğu tahmin ediliyor.

    Bloat'a yakalanmış bir balığı ayırt etmeniz mümkün. İlk günlerde cansızlaşır, yemek ister, yemi ağzına alır fakat dışarı tükürür. Sanki yemek istediği halde yutamıyormuş gibi bir hali vardır. Zamanla rengi koyulaşır, hastalık ilerledikçe en koyu rengini almaya başlar ve Afrika cichlidlerine has siyah çizgiler ortaya çıkar. Gözleri koyulaşmaz, anormal bir görüntüleri de yoktur. Ortalıkta dolaşmadığı gibi sürekli saklanmayı tercih eder. İlk günlerden sonra karnın ya çok hafif şiştiğini, ya da içeri göçtüğünü fark edersiniz. Özellikle karnın alt kısımlarına dikkat edin. Bu belirtileri fark ettiğinizin ilk günlerinde harekete geçin. Geçen vakit balığı kurtarma şansınızı azaltacaktır.

    Çok temiz suyun bulunduğu ve ısının da ana tank ile aynı olduğu tedavi tankına aldıktan sonra balığınızı iki şekilde tedavi edebilirsiniz. Ya 38 litreye bir metronidazole eritin, ya da 38 litreye bulabildiğiniz en güçlü balık antibiyotiğini kullanın. İkisini yarım dozlarda birlikte de kullanabilirsiniz. Balık son evrelerde ise, yani tabiri caizse gözünün feri gitmişse, İnsanlar için kullanılan penisilin kullanın, ama bu sefer 50 litreye bir tane eritin. Unutmayın, penisilini sadece son çare olarak kullanın, asla yaşama şansı biraz daha fazla bir balığı penisilin ile tedavi etmeyin.

    Hangisini seçerseniz seçin ancak 24 saat sonra en az %50 su değiştirip aynı dozajı tekrar uygulayın. 3 gün boyunca aynı yöntemi uygulayın, 3 gün sonunda balığın rengi açılmışsa, ortalıkta yüzmeye başlamışsa, ve yem yiyorsa köşeyi döndü demektir. Eğer yarı yarıya bu belirtiler varsa, ortalıkta dolaşıyor ve hala yem yemiyorsa (bunu anlamak için 1 gün bekleyin), tedaviye bir 3 gün daha başlayın. Zaten 3 günlük tedavi sonrası, 4.günde hala inatla yaşıyorsa kurtulma şansı yüksektir.

    Tecrube & Derleme & Anlatım Şahsıma aittir yüzlerce yerde bütün yada parça halinde yayınlanmış olsada site yönetimi ve şahsım dışında paylaşım :uyari:
     
  3. DuncaN

    DuncaN

    Mesajlar:
    211
    Hastalıklar ( Full )

    Beyaz Benek

    Beyaz benek suda yaşayan bir protozoandır. Protozoa suda yaşayan ve hayvansal özellikler gösteren ve bazen büyük koloniler kurabilen tek hücreleri canlılara verilen ortak isimdir. Latince adı Ichthyophthirius multifiliis'tir. İngilizce kaynaklarda kısaca Ich diye tanımlanır. Bu asalakların çok azının bile tanka bulaşması tüm tankı dezenfekte etmeyi gerektirir. Balığın üzerine tutunarak noktadan balığın kanını emmeye başlar. en sık girdiği yerler balıkların pullarının arası solungaçlardır. Üremeye hazır olduklarında balığın üzerine jelatin bir keseciğin kapladığı yumurtalarını bırakırlar. Kesecikler pulların arasında ise gözle görülemez, ama çoğaldıkça yüzgeçlerde de kesecik oluşacağından gözle görülecek hale gelirler. Ortalama üç gün içinde patlayan keseciklerden bir sürü minik aç protozoan dibe düşer, ve oradan dağılıp başka balıkların üzerine atlarlar. Yumurtalarını sadece balığın üzerine bıraktıklarını iddia etmek doğru değil, nereye bulurlarsa oraya bırakırlar, tankta balıktan sonra özellikle kumların arasına kistlerini bırakabiliyorlar. Balığın beyaz benek olduğundan keseleri görmeden de şüphelenebilirsiniz. Sürekli olarak tank ve dekorasyonlara sürtünme eğilimi vardır; kendisini oradan oraya silkeler, sanki üzerinde olan birşeyi atmak istiyormuş gibi davranır; rengi streste olduğu gibi koyulaşmaz aksine solar, özellikle renkli bir balığınız varsa size çok görünmeye başlar; hızlı kaşınma dışında normal olarak yaptığı tüm hareketleri yavaşlar; yeme ilgisi çok azalmaya başlar, isteksiz yer.

    Bu belirtilerden kısa bir süre sonra da çok büyük bir ihtimalle kesecikleri görürsünüz. Dikkat edin, pseudotropheus türlerinde pullar çok sıkı olduğundan ve vücutları çok kaygan olduğundan keseleri balığın üzerinde göremezsiniz. Bu da keselerin özellikle kumların arasında veya akvaryum camına yapışık olduğu anlamına gelir. Pseudotropheuslarda yukarıdaki belirtileri görürseniz, özellikle bölge belirlemek için sürtündükleri kayalara çok daha haşin ve sık sürtündüklerini ve çok sık silkelendiklerini fark ederseniz bu beyaz benektir. Diğer balık türlerinde keseleri en kolay yan yüzgeçlerde ve kuyrukta fark edersiniz. Hiçbir pamuğumsu görüntüleri yoktur, daha çok tuz veya şeker kristellerine benzerler, ışıkta da onlar gibi parlıyorlar. Birkaç gün sonra yok olduğunu, yerine farklı noktada başkasının oluştuğunu fark edersiniz.

    En kesin tedavisi ısı-tuz-ve metilen mavisi birleşimidir. Tanka 5 galona (19 lt) 1 çorba kaşığı tuz ekleyin. Ekleyin derke asla tankın içine direkt olarak atmayın yoksa balıkların ciğerlerini yakarsınız.Bir kaba tanktan su alın, tuzu içinde çözün ve tanka bir kısmını çok yavaş dökün, bir süre bekleyin ve tuzlu suyu tekrar ekleyin. Eğer zaten tankınızda ve su değişimlerinde tuz kullanıyorsanız bu işleme gerek yok. Ardından ısıyı yükseltin, dayanıklı türler için 30C, daha hassas türler için 28C. Her balığa 30C uygulayamazsınız, tedavi edeceğim diye hayvanı fazla sıcaktan öldürebilirsiniz. Isı en az üç gün yüksek kalmalı, emin olmak için mümkünse 4 gün sürdürün ısıyı. Sıcaklığın daha çok dolaylı olarak asalaklara etkisi vardır. Metilen mavisinin veya tuzun tesirli olabilmesi için parazitlerin keseden çıkmasını sağlamak gerekiyor. Kesede oldukları sürece hiçbir ilaç etkili olmaz.

    Isı yükseldikçe içindeki yavrular evrimleri daha çabuk tamamlayacaklarından kese normalden daha kısa zamanda patlayacaktır. Bu nedenle ısıyı ille de 30C'a çıkarmanız şart değil, balık türlerini göz önünde bulundurursak, sadece balığın dayanabileceğinden emin olduğunuz bir ısıya çıkarın. Bu işlem de bittikten sonra metilen mavisi kullanın. akvaryumcularda Contra-Ichthyo diye satılıyor. Prospektusunda yazdığı gibi aynen savsaklamadan kullanın. İlk gün için 3 damla, ardından 2 gün boyunca 1 damla, tabii ısı yükseltemiyorsanız 1 gün daha 1 damlaya devam edin. Tabii bu tedavi sadece tropik balıklarda uygulanabilir. Soğuk su balığı, tetra, veya cory gibi yüksek ısıya ve tuza karşı çok hassas balığınız varsa sadece metilen mavisini uygulayın, tuz kullanmayın, ısıyı da normalden biraz daha fazla yükseltin. Bu gibi durumlarda metilen mavisini yukarıda belirtildiği gibi normalden daha uzun süre uygulayın.

    Metilen mavisini kullanırken tüm filtre süngerlerini ve varsa karbonları çıkarmayı unutmayın, ve ölü protozoanları balıkların üzerinden uzaklaştırmak için tankı iyi havalandırın. Tedavi bittiğinde tanka %50 su değişimi yapın ve sonraki haftalarda su değişimlerini normalde yaptığınızdan daha sık aralıklarla yapmaya dikkat edin. Beyaz benek gibi protozoal enfectionlarda unutmamanız gereken bir nokta daha var, bulaşma riski yüksek olacağından, enfeksiyon kapmış tankta kullandığınız malzemeleri dezenfekte etmeden diğer tanklarda kullanmayın.


    Sudan Zehirlenmeler

    Malawi ve Tanganyika tanklarında ısı ve pH yüksek olması gerektiğinden dikkat etmediğiniz taktirde aşağıdaki 3 zehirlenme şekli başınıza gelmesi yüksek bir olasılıktır. Bunlar silikon,amonyum ve nitrit-nitrat zehirlenmeleridir. Acemi iseniz ve tankınızın kuruluşu yeni ise balıklarda bir terslik görürseniz ilk olarak sudan dolayı meydana gelebilecek zehirlenmeler üzerine yoğunlaşın.



    · Silikon Zehirlenmesi

    · Amonyum Zehirlenmesi

    · Nitrit-Nitrat Zehirlenmesi

    Sağlıklı olduğundan emin olarak bir balık aldınız. Balığı tanka koyduğunuzun ilk gününde en geç ikinci gününde yem yemeyi kesmişse, ve aniden cansızlaşmışsa, pulları ve yüzgeçleri erimeye başlıyorsa aklınıza gelecek ilk tehlike silikon zehirlenmesi olmalı. Silikonun iki çeşidi vardır. İlki normal, balıkları öldüren silikon. Diğeri DIY storelarda (Bauhaus, Bricolage, hatta Carrefour süpermarketinde bile bulabilirsiniz) da satılan akvaryum silikonu, zaten tüplerin üzerindeki balık resimlerinden de anlarsınız. Tankınızı imal eden kişi bundan haberdar olmayabilir, satın aldığında yanında gözlüğü olmadığından balık resimlerini görmemiş olabilir, veya 'yanlışlıkla' daha ucuz diye normal silikon almış olabilir. Neden her ne ise, kabak balıklarınızın başına patlayacak demektir. Bu belirtileri fark ettiğinizde balıkları tanktan çıkartın. Su sıcaklığı cichlidler ve tropik balıklar için 24 C'dan başlayacağı için ısı dolayısıyla silikondan sızan gazlar balıklarınızı yavaş yavaş öldürüyor demektir. Cansızlık ilk günden itibaren başlar fakat gazlara karşı aşırı bir tepki gelişmez. Ölüm yaklaştığında balığınızın pulları

    soluk ve erimiş olur, yüzgeçleri ya yırtık gibidir, ya da erimiştir, ve zor nefes alarak yan yatmış bir şekilde oradan oraya sürüklenir. İzlenecek tek yol balıkları başka bir tanka koymak. İmkanınız varsa daha iyi ve güvenebileceğiniz marka bir tank alın, yoksa tankınızı tamir edin. Bir çakı veya bisturi yardımıyla kenarlardaki silikonları en ufak bir parça kalmayacak şekilde kazıyın. Eğer parça kalırsa hava kabarcığı yapar ve tankınız bittiğinde sızdırır, hatta tankınızı patlatabilir. Ardından tankı yıkayın ki silikon zerrecikleri gitsin. Kazdığınız yerlere aseton sürün böylece hem daha iyi temizlenecek yüzey hem de silikon daha iyi tutacak. akvaryum silikonu kenarlara sıkın, başparmağınızla üzerine sadece bir kez bastırın, ikinci defa üzerinden geçmeye kalkarsanız silikon pütürlenir ve kabarcık oluşabilir içinde. Tankı en az 24 saat kuru olarak bekletin. Eğer tankınız 100 lt'den büyükse en az 2 gün bekletin. Sonra denemek amacıyla içine su doldurun ve en az bir gün bekletin. Boşluk bırakmışsanız su kenarlardan sızmaya başlayacaktır, sızarsa yapılacak tek şey tekrar kazıyıp silikonlamaktır


    Balığınız sürekli olarak su yüzeyinde yüzüp ağzını sonuna kadar açıp nefes almaya çalışıyorsa buna rağmen boğuluyormuş izlenimi veriyorsa üstüne üstlük tankın suyu da koyu sarı ise balık amonyumdan zehirleniyor demektir. Balık çoğunlukla yarı bilinçsiz ve halsiz olur, etrafınada neler olup bittiğinin farkında değilmiş gibi görünür. Suyun yüzeyinden sanki hava almaya çalışıyor gibi olduktan sonra dibe çöker yavaşça, ardından tekrar ani bir fırlayışla su yüzeyine çıkar. Tüm bu süreçte ağzını hep sonuna kadar açar ve solungaçları normalden çok fazla çalışır. Gözler normalden koyudur ve balığın bütün rengi olabilecek en koyu rengi alır. Bu çok ciddi sonuçları olan bir zehirlenme şekli, balıklarınızın tümü ölebilir. Test kitiniz yoksa amonyum patlamasını en iyi şekilde sararımış sudan anlarsınız, su koyu sarı olduğunda ve bulanıklık başlamışsa balıklarınız zehirlenmeye başlıyor demektir.

    Biraz garip bir örnek olabilir, ama kafanızda daha iyi canlanması için idrar rengini düşünün, idrara rengini ve genel olarak kokusunu veren amonyumdur. İdrar kana bulaştığında zehirlenme meydana gelir, buna da en büyük etken amonyumdur. akvaryumlarda da durum çok farklı değildir. Amonyum en çok yiyecek atıklarından ve pisliklerden açığa çıkar. Düzenli dip temizliği yapmazsanız pislikler birikir ve gazlar sızmaya başlar. Su idrar rengi ve kokusunu alır. Test kitiniz varsa aklınızda bulunsun, amonyum seviyesi 1 ppm değerini kesinlikle aşmamalı. Tabii ısı ve pH yükseldikçe amonyum değeri daha da az çıkmalı. Bu tip zehirlenme en çok amonyumu parçalayacak aerobic bakterilerin henüz oluşmadığı veya çok az sayıda olduğu yeni kurulmuş tanklarda görülür. Daha geniş bir açıklama ve burada bahsedilen zehirlenme türlerini nasıl önleyebileciğinzi öğrenmek için Yeni Tank Sendromu sayfasına bakın.

    Balıklarınız amonyumdan zehirlendiyse bu tamamen sizin suçunuz sayılır. Zehirlenmeye davetiye çıkartan ve özellikle yeni başlayanların en çok tekrarladığı hatalar şunlardır:

    · Tanka gereğinden fazla yem atılması, balıklar doyunca dibe çöken yemler.

    · Çok az miktarda ve düzensiz su değişimleri.

    · Tankı daha ilk kurulduğunda ağzına kadar balıkla doldurmak.

    · Yetersiz kalan filtreleme veya havalandırma.


    Amonyum zehirlenmesinin tedavisi yok, sadece durumu farkettiğinizde acil önlem alabilirsiniz. Seçebileceğiniz 3 yol var. İlk yol hemen balıkları temiz, tamamen yeni suyun bulunduğu bir tanka almak. Alabileceğiniz başka tankınız mevcut değilse ikinci yola başvuracaksınız demektir. Balıkların bulundukları tanka vakit geçirmeden su değişimi yapın. Değişim miktarı en az %70 olmalı. Yeni suyun ısıtılmış olması çok iyi olurdu, ama durumun aciliyetini göz önüne alarak, suyunuz sıcak değilse ısıtmayı beklemeyin, soğuk su kullanın. Suyu mutlaka dipten çekin, NH bileşikleri sudan ağır olduğundan dipte birikiyorlar, yüzeyden alırsanız amonyum sifonlanmış olmayacak, sadece suya dağılmış olacak. Amaç amonyumu en az seviyeye getirene kadar inceltmek. Balıklar kendilerini boğulur gibi hissettiğinden çok güçlü bir havalandırma koyun. Üçüncü yol amonyum, nitrit, ve nitrat seviyelerini 'anında' düşürdüğünü iddia eden ilaçlar kullanmak. Sakın bunun için Tetra safe kullanmaya kalkmayın, sivri zekanız burada pek işe yaramaz. safe sadece su değişimlerinde kullanılan suyun klor, ağır metal, ve amonyumunu yok ettiğini iddia ediyor, tankın içinde birikmiş olan amonyumda kesinlikle kullanılmamasını tavsiye ediyor. Bu yollar içinde en az güvenebileceğiniz yöntem kimyasal yöntemdir. İlaçlar seviyeleri kısa süre için düşürürler, ama tekrar yükselmesine de genelde engel olamazlar. O nedenle ilaçları sadece geçici olarak kullanın, yani, ilaçtan hemen sonra büyük bir su değişimi uygulayın. Bu tip bir zehirlenmede işinizi şansa bırakmayın ve en güvenilir olan ilk iki yolu tercih edin. Amonyum seviyelerini düşürdükten sonra beklemekten başka yapabileceğiniz birşey kalmıyor. Kurtulan kurtulacaktır, ama çoğunluk büyük bir ihtimalle ölecektir.

    Yine tank kurulduğunun ilk haftalarında meydana gelebilecek bir zehirlenme türü. Sağlıklı olarak aldığınızdan emin olduğunuz balıklarınız birden cansızlaştığında, yem yemeyi kestiğinde sorun büyük bir ihtimalle nitrit zehirlenmesidir. Tankınız oturmuşsa ve aynı belirtileri görürseniz o zaman zehirlenme nitrat zehirlenmesi şeklinde olur, çünkü zincir oluşmuştur fakat en son ürün olan nitrat temizlenmemektedir. Sebebler genellikle fazla balık, fazla yem, az su değişimi, az filtreleme veya havalandırmadır. Amonyum zehirlenmesinden farklı olarak bu iki zehirlenme türünde balıkları kurtarma ihitmaliniz çok daha yüksek, tabii önlem alamazsanız öleceklerdir.

    Belirtiler genellikle halsizlik; yeme ilgisizlik: hiç yememesi veya yediğini tükürmesi; stres belirtileri: yüzgeç erimesi, pul erimesi, rengin normalden koyu olması, veya normalden açık olması, gözlerin kararması; bir köşede durma veya saklanma çabalarıdır. Tankın suyu genellikle açık veya çok açık sarı rengindedir. Bu zehirlenme şekli özellikle yüksek pH isteyen balıkların başına gelebilir, çünkü her türlü amonyum, nitrit, veya nitrat yükselmesine karşı çok hassaslar. Yukarıda bahsedilen belirtileri farkederseniz, sularınız da sarımsı renkte ise vakit kaybetmeden %40 ile %50 arası su değiştirin. Ardından da 2 hafta boyunca 2-3 günde bir %20 su değiştirin. Suları dipten çekmeye özen gösterin.

    Bunun dışında bir ilaç kullanmayın, amaç mümkün olduğunca balığı strese sokmadan zehirlenmenin etkisinden kurtulmasını sağlamak. Balığığınızı güçlendirmek için bir conditioner kullanmanız iyi olur. Genellikle balığınız çok hassas bir tür değilse ilk su değişimini takip eden ilk günlerde düzelir. Ancak düzelme belirtiler görseniz bile 2 hafta boyunca yukarıda belirtildiği şekilde değişim yaparak tam sağlına kavuşmasını sağlayın.

    Stres-Solungaç Hasarı İlişkisi

    Balığın en temel ihtiyaçlarından biri, diğer hayvanlarda olduğu gibi Oksijendir. Çoğu balıkta bu solungaçlardır ki oksijenin sudan alyuvarlara geçip, vücutta taşınması için geniş yüzey sağlar. Burada Oksijen kimyasal reaksiyon atığı olan karbondioksit ile solungaç yüzeyinde yer değiştirir ve CO2 suya bırakılır. Bu gaz değiş-tokuşu soluma hareketlerine bağlıdır. Tasarımı gereği solungaç, bilinen en verimli gaz değiş-tokuş organlarındandır. Uygun koşullar altında balık, solungaç boşluğundan geçen sudaki oksijenin %85-90'ını emebilir. Düşük oksijen veya yüksek sıcaklık koşullarında, bu verim %10-20'ye kadar ve hata daha aza düşebilir! En acemi ve bilgisiz hobiciler bile solungacın solunum işlevinin farkındalar. Herşeyden öte, bu balığı balık yapan bir davranıştır. Çoğumuz akvaryum veya havuzumuzda erimiş oksijen oranını veya sıcaklığı ölçmek için para ve zaman harcıyoruz ve en güncel filtre ve havalandırma sistemleri ile aşinayız. Çoğu zaman unuttuğumuz veya hiç dikkat etmediğimiz şey ise solungacın gaz değişiminden başka işlevlerinin de olduğudur. Bu işlev, protein sindirimi sonucunda oluşan nitrojen ana bileşenli maddelerin ortama salınmasıdır. Bunların büyük kısmını da, çok düşük konsantrasyonda bile balık için çok zehirli olan sıvı amonyak oluşturur. Diğer birçok hayvanda bu atık böbrekte üreye dönüştürülür.

    Balık zehirli amonyak içermeyen ortamda bulunduğu müddetçe, bu bileşik kolayca solungaçtan diffüze olur. Mesela Sazan ve Goldfish(Japon Balığı) nitrojenli atıklarının %56'sını amonyak şeklinde solungaçtan diffüze ederler. Amonyak atılımına çok yakından bağlantılı olan olay, iyon emilimidir ve en önemli iyon da burada Sodyum'dur. Solungaç dokusundan emilen diğer iyonlar: Calsiyum, Lityum, Kobalt ve Stronsiyum. Bu minerallerin emilmesi, tuz kaybı veya diyetteki eksiklikleri karşılamak için gerekli olabilir. Ve nihayet, solungacın bir görevi de Tuz-Su dengesini koruyarak, Ozmoz basıncı ayarlamasıdır (Ozmoregülasyon).

    Solungaçların bu karşılıklı foksiyonları gereği, su kalitesindeki değişikliklere hassas olurlar. Sıcaklık, pH, Tuzluluk ve O2-CO2 konsantrasyonu gibi faktörler, solungaç fonksiyonunu etkiler. Örneğin; amonyak veya parazit yüzünden tahrip olmuş solungaç, respirasyon(solunum sirkülasyonu) ve atık salınımı işlevlerini doğru olarak yerine getiremez. Solungaç sorunları balığın genel fizyolojisini dolaylı yoldan etkiler. Solungaç dokusu en geçirgen dokudur ve bu yüzden de strese en hassas olandır. Bu solungacın tasarımı ve yapısıdır ki onu çok etkili kılıyor ve aynı zamanda tahribe açık hale getiriyor. Eğer solungaç dokusunu mikroskop altında incelersek, tüğ benzeri yapılar göreceğiz. Bunlar Lamella adını alır. Lamella, O2 ve CO2 değişimi için geniş yüzey oluşturur.Daha yakın bir incelemede görüyoruz ki solungaç dokusu çok incedir.

    Sadece 1 veya 2 hücre kalınlığındadır. Etkili gaz geçirgenliği için gaz tarafından kat edilen mesafe büyük olmamalı. Sudaki oksijen tek bir hücreden geçtikten sonra alyuvarlara ulaşır. Bu hassas dokuyu kalitesiz su stresi veya parazitlerden korumak için solungaç dokusu bazı önlemlere başvurur. Bu stratejiler solungaç yeterliliğinin devam etmesi içindir.Örneğin; kalitesiz suda solungaç dokusunun hücre sayısı artar veya lamella kalınlaşır,stressör ve kendi arasında mesafe koymak için. Bu işlem Hiperplazi olarak bilinir. Hücre sayısı, kronik iltihap veya enfeksiyona yanıt olarak artar ve normal olan tek hücrelik kalınlık 5 veya 6 hücreye kadar yükselebilir.

    Sudan alınan oksijen dolaşım alyuvarlarına ulaşmak için şimdi kat kat fazla mesafeden geçmeli. Aynı şey ters yönde hareket eden CO2 ve amonyum atıklar(amonyak v.s.) için geçerli. Bütün bunlar da solungacın respirasyon verimini düşürür.

    Buna ek olarak solungacın mukoza salgılayan hücreleri vardır. Mukoza bir bariyer oluşturup,iltihabı baskılar. Ama mukoza da respirasyon için engelleyici bir bariyer sayılır [o zaman fazla salgılanması aynı sorunu doğuracaktır]. Yeterli biyolojik filtrasyon ve düzenli su değişimleri uygulanan ortamda solungaç dokusu normal haline dönecektir. Hasar tamir edilebilir. Kronik hal alan kalitesiz suda ise stres ve sonuç olarak da hastalık kaçınılmaz olur.


    Tecrube & Derleme & Anlatım Şahsıma aittir yüzlerce yerde bütün yada parça halinde yayınlanmış olsada site yönetimi ve şahsım dışında paylaşım :uyari:
     
  4. DuncaN

    DuncaN

    Mesajlar:
    211
    Hastalıklar ( Full )

    Stres-Balık Hastalığı İlişkisi

    Son yıllarda bizim stres ve yaratabileceği problemler konusunda duyarlılığımız artmıştır. Aslında basın tarafından popülerleşen düşünceye göre, stres insan ve hayvanda hemen hemen her üzücü sorunun kaynağıdır. Stres ayrıca teşhis edilemeyen veya edilmesinden kaçınılan hastalıkların tanımı için de kullanılır. akvaryum hobisinde girmiş olan kişilerde, nedense stresin balık sağlığına etkisi üzerinde daha az durulur. Üstelik bu anlaşılmıştır ki stres, balıkta sağlık problemlerinin çıkmasında en büyük etkendir.

    Hobiyi takip edenlere verilen bilgilerde bu faktörün nasıl geniş kapsamlı istenmeyen etkileri olabileceğinden az bahsedilmiştir. Stresin vücudu nasıl etkilediği konusundaki bilgilerimiz, son yıllarda yapılan araştırmalardan kaynaklı. Bilim adamları farklı stres türlerini incelemişler ve bu araştırmada hangisine bağışıklık cevabının nasıl olduğunu anlamayı hedeflemişler.

    Bağışıklık(İmmün) sistemi, hastalıklara karşı bir mekanizmadır ve çevre koşullarındaki ani değişimlere yani strese oldukça duyarlıdır. İmmün sistemin cevabıdır ki, bizim veya balığın bu değişimi atlatıp atlatamayacağımızı belirler.Karşık olmasına rağmen, immün yanıt hakkında bildiklerimiz çok daha fazladır. Balığın immün sistemi daha basit olduğundan üzerinde daha fazla araştırma yapılmıştır. [Balık, tarif anlamında, tam bir immün sisteme sahip en ilkel canlı türüdür.] Dünya çapındaki balık ve su ürünleri endüstrisinde artışın bir sonucu olarak, daha etkili hastalık tedavisine olan ihtiyaç yüzünden, balık immün sistemi araştırmasına ilgi artmıştır. Bu araştırmaların sonuçlarını bilimsel dergilerde bulmak mümkündür.

    Stres immün sistemi balıkta da diğer yükarı canlılarda olduğu gibi yanıt oluşturur. Stresin oluşması bir stresör'e bağlı olacak tabi. Stres beynin bir bölümü olan Hipotalamusu tahrik eder. Hipotalamus beynin evrimsel olarak en eski bölümlerindendir ve çoğu temel fonksiyondan sorumlu: Acıkma,susama, cinsel tahrik ve memelilerde vücut sıcaklığı.Tahrik edildiğinde Hipotalamus, kimyasal sinyaller salıp, bazı olaylar zinciri sonucunda Adrenal (Böbreküstü) bezlerden hormon salgılanmasına neden olur. Memelilerde Adrenal bezler, böbreğin üstünde yerleşmiş yapılardır. Balıkta adrenal doku, böbrek dokusu ile karışmıştır ve iç-içe'dir. Bu dokudan 2 önemli homon salgılanır.

    1.'si Epinefrin, "Savaş veya Uçuş" olarak da adlandırılan reaksiyondan sorumlu. Bu hormon canlıyı ayakta durma ve direnme-savaşmaya zorlayan bazı fizyolojik değişikliklere yol açar. Örneğin; kalp ritminde artış, kan basıncı ve soluk almada artış. Karaciğerdeki glikojen, hızlı ulaşılabilir bir enerji kaynağı görevi görür. Beyin ve kasa giden kan akımı, daha hızlı düşünme ve daha atik hareket için artar(Daha fazla oksijen taşınımı). Bir kombinasyon olarak tüm bu reaksiyonlar, hayvanın strese karşı koymasına yardım eder. Bu değişiklikler fazla sürerse vücudu fazla yorup kendileri bir stres kaynağı olacaklar.

    2. adrenal anti-stres hormon Kortizol'dur. Çalışmalar göstermiştir ki balıklar çok kalabalık ve sıkışık bir ortamda tutulduklarında veya taşındıklarında aşırı dozda salgılanır. Kortizol Epinefrin gibi, birçok fizyolojik değişikliğe neden olabilir. Salgılanma ve etki etme süresi fazla uzadığında metabolik dengesizliğe yol açar. Örneğin; protein yıkımında artış veya tiroid hormonlarında yükselme ki, vücudun çalışma isteğini aşırı artırıp, fiziksel tükenmeye neden olur. Bu Kortizol'ün immün sistem üzerindeki etkisidir ki bu konunun merkezinde yer almaktadır. Kortizol, immün sistemin işleyişinde direkt müdahalede bulunabilir. Bu sistemin açığı da işte buradadır ve stres temelli hastalıkların(çoğunlukla bakteriyel) başlangıcıdır. Daha uzman anlatımla, kortizol immün sistemin Patositoz işlemine karışır.

    Patositoz "Hücre Yeme" anlamındadır ve kandaki bakteri ve diğer yabancı materyalleri
    tüketen akyuvarların işlevi ile ilgilidir. Bu işlem çoğunlukla bakterinin deri ve mukoza bariyerini geçmesi ve vücuda girmesi sırasında gerçekleşir. Makrofaj adlı bu akyuvarlar kimyasal sinyaller ile yönlendirilip, hedef taarruz bölgesine giderler. Bu hücreler tek hücreli bir canlı olan Amib'e çok benzerler ve aynı mantıkla hareket ederler. Bazı bilimadamları bu hücrelerin köken olarak sünger ve denizanası gibi ilkel canlıların dokularında yaşayan amiblerden evrimleştiğini iddia ediyorlar. Belki milyonlarca yıl süresince bu amibler istiklallerini yetirip, canlı vücudunun immün sisteminin bir parçası haline gelmişler.

    Bu fagositik (hücre yiyen) hücreler olay yerine geldiklerinde, yabancı maddenin etrafını sarıp, onu sindirirler. Hücrede enzim taşıyan ufak membran kaplı paketler vardır. Bunlar Lizozom adını alıp, içeri alınan paket ile birleşip, enzimlerini içeri salmakla, bakteri veya yabancı maddenin sindirilmesini sağlıyorlar. Bazı fagositik hücreler, içeri alınanı yok etmek için Sodyum Hipoklorit (HCL) de üretirler. Yabancı materyal sindirildiğinde, atıklar kan akımında serbest bırakılır ve böbrekler tarafından atılır.[veya karaciğerin safra temel maddelerini oluşturmada kullanılır]. Kortizol, bu önemli fagositöz işlemine müdahale eder. Kimyasal olarak lizozom membranında değişikliklere neden olur ve membran füzyonu gerçekleşemez. Böylece yakalanan bakteri yaşamaya devam eder ve vücuda yayılır.

    Beslenme immünoloji konusundaki bazı güncel bulgular gösteriyor ki,C vitamini bu kimyasal değişimi ve bozulmayı engelleyebilir. Aynı zamanda bilinir ki, C vitamini Edwardseilla bakterisinin yol açtığı ölümcül enfeksiyona karşı Kanal Kedi Balığında dayanıklılığı arttırır. A ve E gibi diğer vitaminler de immün cevabı güçlendirmeleri ile bilinirler.

    İz metalleri de immün fonksiyonda röl almaları ile bilinirler. Örneğin Selenyum fagositik işlemde etkili bir immün yardımcıdır. E vitamini gibi. Kadmiyum ve Çinko gibi diğer metaller de bu olaya karışırlar. Balığın immün cevabında ağır metal gereksiniminin açıklanabilmesi için balık beslenmesi ile ilgili daha da fazla ve ayrıntılı bilgiye gerek var. Bu kesindir ki kaliteli diyet ile bakılan balık parazitik enfeksiyonlara karşı daha dayanıklı olacaktır. Parazit yükünde seyrelme ve hafiflenme önemli bir faktör olabilir çünkü, parazitler hedef canlıdan beslenirken bakteriler için vücut içine daha kolay ulaşım sağlayıp, yayılmalarını destekliyorlar.

    Stresten kaynaklanan başka immün sistem bozuklukları da var. Örneğin Mukozal yanıt Antibody (vücuda karşı) üreten sistemin bir parçasıdır. Antibody'ler yabancı maddelere (bakteriler gibi) bağlanan özel proteinlerdir. Antibody'ler değişik yollarla fonksiyon yapar. Döngüdeki virüsleri ve bakteriyel oluşumları(zehir, koruyucu kılıflar,...) etkisiz hale getirip veya materyalı yapıştırıp fagositoz için müsait hale getirebilirler. Soğuk ve sıcak su balıkları üzerindeki araştırmalar göstermiştir ki, stres döneminde tam da hayvan koruma için proteinlere muhtaçken antibody'lerin salınımı düşer. Diyette E ve A vitaminlerinin bulunması antibody'lerin salınımını arttırdığı görülmüştür.

    İmmün sistemin bozulması ve balığın enfekte olması durumunda standart prosedür antibiyotik ile tedavidir. Bilgisiz rist, dağıtıcı veya satıcı tedavinin daha etkili olması için ilacı balığı daha da strese uğratacak karışım ve dozda sunabilir. Örneğin; şimdi biliyoruz ki Oxytetracycline (Oksitetrasaykılin) Sazan ve Gökkuşağı Alası'nda immün yanıtı durdurabilir. Balıkta tedavi için diğer sık kullanılan ise Tetracycline (Tetrasaykılin) dir. Bu ilaç belirli limitte kullanılmalı çünkü bakteriyel korunmayı sağlarken, immün yanıta müdahale edebilir.

    akvaryum balıklarının katlanmaya zorlandıkları bu kadar strese rağmen ve bunların immün yanıt üzerindeki etkileri bilindiği halde, şaşırtıcıdır ki çoğu balık kurtulmayı başarıyor.Bu da immün sistemin neredeyse mükemmelliğinin bir kanıtıdır. Yine de, hobicilerin %30-50'si 1 sene içersinde balıklarının ölümü yüzünden bu işe veda eder.

    Balığın sağlığı ve hobici için önemli olan, stresi en aza indirmekle beraber, oluştuğunda nasıl azaltılacağını bilmektir. Temiz su ve gerekli beslenme dengesi balığın sağlığını korumak için kesinlikle gerekli. Yine de vakalarda immün yanıta yardım etme amacı ile ek bilgilenme ve araştırma lazım. Belki bu, stres kaynaklı hastalıklarda daha etkili tedavi için yardımcı olabilir.

    Tecrube & Derleme & Anlatım Şahsıma aittir yüzlerce yerde bütün yada parça halinde yayınlanmış olsada site yönetimi ve şahsım dışında paylaşım :uyari:
     
  5. DuncaN

    DuncaN

    Mesajlar:
    211
    Hastalıklar ( Full )

    Yeni Tank Sedromu

    Kurulu tanklarda, doğada olduğu gibi amonyum bakteriler tarafından nitrit, bazı başka bakteriler tarafından da nitrat'a dönüştürülür. Ancak yeni kurulu tanklarda bu bakterilerden yeteri kadar bulunmaz ve oluşması zaman alır.(Normal koşullarda yaklaşık 1 ay) Yeni tank sendromu sadece yeni satın aldığınız tanklar için geçerli değildir.

    Kilerinizde veya deponuzda yıllardır boş duran bir tank, filtre içinin komple değiştirilmesi, veya çeşitli kimyasallar ve ilaçlarla mevcut bakterilerin ortadan kaldırılması sonucu yeni tank sendromu görülebilir. Yeni tanklara ilk ayda genelde değişik koşullara daha dayanıklı birkaç balık eklenir. Unutulmamalıdır ki balıkları eklemeden döngü başlamaz.

    Bazı hobiciler tanklarını kurar ve suyu 1 ay kadar bekletip tüm balıklarını tanka ilave ederler ve yüksek amonyak ve nitrit karşısında şaşırırlar. Döngünün başlaması için tanka her 40 litre su için 5 cm ile 15 cm arasındaki ve yüksek amonyum ve nitrit seviyelerine dayanıklı balıklardan 1 adet eklemek yeterli olacaktır. Fazla yemlemelerden doğacak problemler için de birkaç Corydoras eklemek faydalı olacaktır. Yosun yiyen balıklar ise döngü tamamlandıktan sonra eklenmelidir.

    Sağlıklı bir tankın filtresinden bir avuç kadar alınan bakteri kültürünün de faydası olacaktır, özellikle amonyum seviyesi düştükten sonra. Ticari döngü materyalleri amonyum ve nitritin tepe seviyelerini daha aşağıda tutar ve döngü süresini kısaltırlar. Döngü tam olarak tamamlanmadan yeni balık eklememek gerekmektedir. İlk başlangıçta eklenmiş olan balıklar yüksek amonyum ve nitrit seviyelerine alışmışlardır. Bu su koşullarına yeni eklenecek balıklar şoka uğrayabilir. Yemleme günde 1 veya 2 kez yapılmalıdır. Fazla yemlemeden kaçınılmalıdır. %30'luk su değişimleri döngü süresini değiştirmemekle birlikte zararlı kimyasalların atılmasına da yardımcı olacaktır. Genel olarak döngünün tamamlanması 26 C de 30 günde tamamlanır.

    Döngü işleminin sonlarına doğru balıkların iştahlarında bir gelişme gözlenir. Nitritin azalıp nitratın artmasıyla çeşitli yosunlanmalar da gözlenebilir. Döngü tamamlandığında, yeni balıkların eklenmesi için amonyum ve nitritin sıfıra inip nitratın yükselmesini bekleyiniz.

    Kuyruk ve Yüzgeç Çürümesi Tedavisi

    Yüzgeç Erimesi/Kuyruk Erimesi Yüzgeçlerde, özellikle kuyrukta erime varsa, eriyen yüzgecin ucunda pamuğumsu veya koyu renk bir şerit varsa buna yüzgeç erimesi (İngilizce adı fin rot) denir. Yüzgeç erimesi özellikle stresten olur ve önemli bir sebebin sonucu olarak gelişir. Yapılacak ilk iş balığı tedavi etmeden önce yüzgeçlerinin erimesine sebep olacak kadar onu strese sokan sebebi bulmaktır. Sebepler arasında nitrit-nitrat zehirlenmesi, saldırgan bir balık, ciddi bir şekilde hastalanması, veya uzun bir yolculuğa çıkması sayılabilir. Bunları kontrol edin.

    Balıkların vücudunu kaplayan koruyucu tabakaları vardır. Onları elinizde tuttuysanız vücutlarının kaygan olduğunu ve balığı salsanız bile kayganlığın bir süre parmaklarınızdan gitmediğini fark etmişsinizdir. Bu koruyucu tabaka suda doğal olarak var olan birçok mantar veya bakteriyi uzak tutar. Balık strese girdiğinde tabakanın salgılanması sekteye uğrar veya tamamen engellenir. Zaten özellikle bu nedenden dolayı balığınızı stresten uzak tutun denir çok yerde. Balığın doğal kalkanı zayıfladığında veya yok olduğunda hastalıklara karşı savunmasız hale geliyor. En çabuk kaptığı enfeksiyon da yüzgeçlerde gösterir kendini. Yüzgeç erimesini saldırgan bir balığın yüzgeçleri parçalaması ile karıştırmayın lütfen. Bu tip saldırılar sonrası için yapılacak tedavi için Yaralanmalar kısmına bakabilirsiniz.

    Yukarıda yüzgeç erimesine sebep olabilecekler arasında saldırgan bir balığı kastemin nedeni 'saldırı hareketlerinin diğer balık üzerinde yarattığı stresten dolayı oluşan erimedir'. Sürekli kaçmak zorunda kalmaktan veya saklanmaktan dolayı balık strese girer,bir köşeye sıkışıp kalır ve yem yiyemeyecek cesareti bile bulamaz kendinde. Genelde bu belirtileri erime takip eder. Oysa yüzgeçler ısırıldığında uçları parçalanmış gibi durur, ama parçalanmış kısımların ucunda pamuğumsu oluşumlar veya koyu kırmızı renkte bir şerit yoktur. Erime görürseniz öncelikle fungal mı yoksa bakteriyel bir enfeksiyon mu ona karar verin. İkisinin tedavisi birbirinden farklı olacaktır. Fungal enfeksiyonlar genelde saldırı sonrası stresi veya vücutta meydana gelen bir yaralanma sonrası meydana gelirler ve bulaşıcı değillerdir, yani tüm tankı bu durumda ilaçlamanıza gerek yoktur.

    Enfeksiyon oluşturabilecek mantarlar arasında saprolegnia, achyla, aphanomyces, branchiomyces, ıchtyophonus ve pythium gibi mantarlar vardır. Fungal enfeksiyonlarının görünüşleri beyaz veya kirli sarı bir pamuğa benzer. Zaten Columnaris dışında vücutta oluşan tüm pamuğumsu oluşumlar bir fungal enfeksiyondur. Tedavisi bakteriyel enfeksiyonlarla karşılaştırıldığında nispeten kolaydır. Balık elle tutulacak kadar büyükse onu elinize alın ve etkilenen bölgelerin üzerine bir pamuk yardımıyla nazikçe metilen mavisi sürün. Piayasada metilen mavisi bir Türk malı olan Contra- Ichthyo ismi altında satılıyor. Mercurochrome da kullanabilirsiniz. Mercurochrome'u sadece haricen kullanın, suya damlatmaya kalkmayın. Suya damlatarak yapılan tedavi ileride deneyimli olduktan sonra uygulayabilirsiniz çünkü çok dikkat gerektiriyor. Mercurochrome'u bir pamuğa damlatın, balığı elinize alın veya ıslak bir bez üzerine koyduktan sonra aynı metilen mavisi gibi yavaşça etkilenen bölgelere sürün ardından temiz su dolu tedavi tankına bırakın. Yüzgeçler çok fazla erimişse veya balık elle tutulamayacak kadar küçükse tedavi tankına alın,çünkü metilen mavisini suya damlatacaksınız bu durumda. Her 10 litre suya 2 damla metilen mavisi damlatın ve balığı 24 saat boyunca bu ilaç banyosunda tutun. Tankı iyi havalandırmayı unutmayın.
    İkinci gün %50 su değişimi yapın. Erime durduysa ve pamuklar yok olduysa, ki büyük bir ihtimalle öyledir, metilen mavisini kesin. Pamuklar hala varsa tekrar metilen mavisi damlatın, ama bu sefer 10 litreye 1 damla ve gene 24 saat bekleyin. Tekrar %50 su değişimi yapın. Bu süre sonunda fungal enfeksiyon tamamen yok olacaktır. Tüm bunları uygularken balığınızı yemlemeyi unutmayın. Tedavi bitse bile balığı bir süre tedavi tankında tutun, kendine gelsin orada. Yüzgeçlerin ucunda siyah veya koyu kırmızı, kiremit rengi bir şerit varsa ve yüzgeç çok hızlı eriyorsa enfeksiyonun bakteriyel olduğuna şüphe yoktur. Bakteriyel enfeksiyonlar genelde kötü su koşullarında veya ülke içi, veya uluslararası nakliyat sırasında ortaya çıkarlar. Tanka yeni koyduğunuz bir balık da sizin suyunuza alışmakta zorlanabilir ve bakteriyel enfeksiyon kapabilir. Bu nedenle tedavi ile birlikte su kalitesini de acilen yükseltin.

    Yüzgeçler tahmin edebileceğinizden daha hızlı erir, öyle ki 24 saat sonra yüzgeç tamamen yok oluyor. Yüzgeç erimesi ile beraber deride yaralar (lezyonlar) oluşuyorsa ve bu yaraların çevresi koyu kırmızı ise bu enfeksiyon Furunculosis'tir. Yaralar aslında derinin o noktada çürüdüğünü gösterir. Buna yol açan çeşitli bakterilerdir, ama ortak noktaları deride nekrotik lezyonlar (furuncul) açmak olduğundan hastalık bu adını alıyor. Goldfishlerde, koilerde, veya japon gibi soğuk su balıklarında bakteriyel yüzgeç erimesi oluştuğunda buna genelde Salmonidae familyasından Aeromonas salmonicidia neden olur. Yüzgeçlerden kısa sürede vücuda atlar ve kırmızı-kiremit rengi ülserler oluşturur. Aynı bakteri sıcak suda tropik balıkların üzerinde de etkili olur, ama onlarda daha çok furuncul oluşturur.

    Bakteriyel enfeksiyonlu bir yüzgeci kendi halinde bırakmayın. Bu tip enfeksiyonlar, özellikle Furunculosis, bulaşıcıdır. Tankta yüksek oranda ölümlere sebep olurlar. Enfeksiyon kapmış balığı tedavi tankına koyun ve antibiyotik haricinde hiçbir ilaç koymayın, metilen mavisi veya malachite yeşili gibi ilaçların hiçbir etkisi olmaz. Aynı şekilde doğal tedavi olarak kullanabileceğiniz tuzun da bir faydası olmaz. Özellikle Nitrofurozan içeren gram negatif ve gram pozitif bakterilere karşı etkili olduğunu iddia eden antibiyotikleri alın. Kullanımdan önce su değişimini unutmayın ve filtrenin süngerini çıkartın. İlk günden sonra iyileşme belirtileri görseniz bile antibiyotiğe en az 3 gün devam edin. Tedaviyi yarıda keserseniz tekrar başa dönme olasılığınız yüksek. Üç günün sonunda şerit tamamen yok olmamışsa antibiyotiğe 2 gün daha devam edin. İlacın etkili olup olmadığını nasıl anlarsınız?

    Gözlemlerime göre yüzgeçler parça parça olmaya başlar ve uçlarından ince beyaz şeritler sarkar. Bu şeritler ölen bakterilerin olduğu deri parçalarıdır, tankta sağlayacağınız çok güçlü bir havalandırma onların daha çabuk kopmasını sağlayacaktır. Üç günün sonunda şeritler artık sarkmıyorsa ve yüzgeçlerin ucu temizse antibiyotiği o zaman kesin, şeritler sarkıyorsa hala iki gün daha devam edin. Bakteriler genelde gözle görebildiğinizden daha derine yerleşmiş olduklarından yüzgecin büyük çoğunluğu şerit şerit kopacaktır. Tedavi bittikten sonra %50 su değiştirin ve balığı tanktan çıkarmayın. Tekrar yüzgeçlerinin çıkmasını bekleyin. Onu o halde ana tanka atarsanız manevra kabiliyeti olmayan hantal bir balık olacağından ne diğerlerinin ona yapacağı 'hoş geldin' kovalamacasından kaçabilir ne de yem için mücadeleye girişebilir.

    Çeşitli Kaynaklardan Alıntıdır.
     
  6. atlantisprensi

    atlantisprensi

    Mesajlar:
    328
    İsim:
    Volkan ERİKÇİ
    Hastalıklar ( Full )

    Çok güzel bir çalışma olmuş ellerinize sağlık.
     

Sayfayı Paylaş